27 Kasım 2007 Salı

Babasının Kızı

Babalar, erkek çocukları olsun isterken, duygularını en rahat kız çocukları ile paylaşırlar. Babalarının erkek çocukları ile kurdukları ilişkilerde mesafe söz konusu iken, kızları ile kurdukları ilişkide bu mesafenin büyük oranda kalktığı görünür. Üstelik kız çocukları babalar tarafından üzerlerinde yük olarak görülen, evlenecekleri güne kadar baba için her an problem çıkartacak bir evlat konumundayken.
Bu ilişkilerde en belirleyici olan baba ve oğul arasındaki küçük yaşlardan beri var olan rekabet ilişkisinin varlığıdır. Bu ilişki, özellikle erkek evlat tarafından üretilir. Baba erkek evlat üzerinde, kız çocuklarında olmadığı kadar buyurgan bir tavırla var olur. Duygularını erkek çocukla ilişkisinde gösterdiği zaman otoritesini kaybetme korkusu yaşarken, kız çocuklarına karşı duygularını göstermekten kaçınmaz. Çünkü duygularını gösterse de göstermese de baba-kız ilişkisinde otorite her zaman babadır, babaya göre… Ancak erkek çocukla olan ilişkisinde durum böyle değildir. Erkek çocuk, babanın duygusallığını yani zayıflığını fark ederse otoritesini kırabilir. Babanın bu korkuları oğluyla yeterli ilişkiyi kuramamasına neden olur. Ve kızlara da normalde davranmadıkları kadar toleranslı, yakın, sevecen olurlar. Kızlar babalarından gördükleri bu yakınlığı çoğu zaman annelerinden görmezler. Bazı kızlar babalarıyla her sorununu konuşurken annelerine uzak kalırlar. Babanın oğullarıyla kurduğu ilişkideki bastırılmış duygular kız çocuklarıyla olan ilişkide ödünlenir. Bu ödünleme mekanizmasında baba kız çocuklarına, diğer kardeşlere davranmadığı kadar açık, rahat davranır.

Babanın bu tavrı kızların erkekleri algılayışında belirleyici rol oynar. Birçok baba-kız ilişkisi bu şekildedir ve kız çocukları babalarına geliştirdikleri erkek algısını topluma geneller ve erkeklerle olan ilişkisinde de aynı şeyi beklerler. Babasının kendisine davrandığı gibi davranmasını, onu nazlamasını, kaprislerini çekmesini isterler… Babalarının kızlarına olan düşkünlüğünün bir başka nedeni baba ve anne arasındaki ilişkide yaşanan iletişim bozukluğudur. Karı-koca arasındaki iletişim bozuklukları, hayal kırıklıkları, ilişkilerde içe kapanmalara neden olur, eşleri, duygularını farklı noktalarda tatmin etmeye götürür. Annelerin kız çocuklarıyla ne kadar iyi anlaşsalar da asıl düşkünlüklerinin erkek çocuklarına olması bu anlamda önemlidir. Anne, babayla yaşadığı olumsuz ilişkiyi oğluna yansıtır, bütün duygularını ona transfer eder ve onu zihnindeki erkek gibi yetiştirmeye çalışır. Eşinde bulamadığı duyguları onda tatmin etmeye çalışır. Burada şu hususu açmakta fayda var. Transfer duygusu, kişinin bir kişiye geliştirdiği duyguyu başka bir yere kaydırmasıdır. Babaların kızlarına, annelerinse erkek çocuklarına geliştirdikleri duygular bu nevi duygulardır. Ancak bu duygular (aktarım) sevgiliye ya da eşe hissedildiği gibi aksetmez ve öyle yaşanmaz. Aktarım duygusu gerçek duygunun yerini alan bir ikame duygusudur.

İşte benzer bir durum babalar ve kız çocukları arasında da kendini gösterir. Anne ile olumlusuz ya da yetersiz iletişim içinde olan babalar kızlarına daha düşkün olabilirler. Kızlarıyla ilişkilerinde duygularını saklamayı gerektirecek herhangi bir sorun yoktur. Ancak anne, onun neredeyse rakibi konumundadır. Anneyle, erkek çocuklarıyla, duygularını tutarak yaşayan babalar genelde kız çocuklarıyla çok rahat, açık ilişki kurarlar.

Kız çocukları, babalarından gördükleri bu sevgiye büyük bir bağlılıkla karşılık verince aradaki iletişim çok güçlenir. Bu nedenle kızların karşı cinste babayı aradıkları söylencesi haklılık içerir. Tıpkı erkeklerin kadınlarda annelerini aradıkları gibi...

19 Kasım 2007 Pazartesi

Kız Çocukları ve Anneler

Kız çocukları, babalarından sevgi-ilgi almak isterken, anneleriyle olan yakınlıklarını pekiştirmek isterler. Çünkü anneleri kendi cinsindendir, annesi ile aynılaşma, onu model alma ihtiyacındadır.

Geleneksel anlayışlar, toplumsal yargılar bazen insanı yanıltıyor. Kulağa öyle hoş gelen sözler söyleniyor ki, insan ne hissedeceğini şaşırıyor. Mesela “Oğlanlar evlenesiye, kızlarsa ölesiye kadar evlatlık yapar!”, “Oğlunla ordu, kızınla komşu ol.” gibi...

Erkek evlat sahibi olmak mı daha iyi, kız evlat sahibi olmak mı? Bunun bir standardı olamaz elbet. Tercihler kendi tecrübemizle, bakışımızla alakalıdır. Fakat kendi gerçeğimizi, görüşümüzü başkalarına aktarırken, aslında onları da etkilemiş ve yönlendirmiş oluyoruz.

Her ikisini sevmek mümkün değil mi? Tabii ki mümkün. Fakat geleneksel olarak kız evlatlar ailelerin gözünde daha farklı bir anlam taşır; bir hemşire, refakatçi, sadık bir hizmetçi gibi ..

İki zıt kutup arasında

Kız çocuklarına karşı annelerin uç yaklaşımları, açıkçası hatalı tutumları iki grupta toplanıyor. Zaman içerisinde hayal kırıklığına uğrayarak fikrini değiştirenler olsa da, anneler kızlarını ya çok önemsiyor, ya da geçici bir misafir gibi hafife alıyor, değer vermiyor. Bu arada “yaşlandığımızda yine kız evladı kapımızı açar” düşüncesiyle temkinli davrananlar var.

Evlat sahibi olmanın manevi sorumluluğu, ileride zor günlerimizde bizimle ilgilenmeleri esasına dayanmamalıdır. Böyle görürsek kendi çıkarımızı ön plânda tutmuş oluruz. Oysa tek karşılıksız dünyevî sevgi, anne-evlat arasındaki sevgidir.

Kız çocukları, babalarından sevgi-ilgi almak isterken, anneleriyle olan yakınlıklarını pekiştirmek isterler. Çünkü anneleri kendi cinsindendir, annesi ile aynılaşma, onu model alma ihtiyacındadır. Taklit ve özdeşleşme yoluyla gerçekleşen bu hal, kız çocuğunun kimliğini şekillendiren çok önemli bir süreçtir. Yani anne ile kız çocuk arasındaki sağlıklı ruhsal iletişim, kız çocuğunun nasıl biri olacağında belirleyicidir. Kendine güveni olan bir anne, bunu kız çocuğuna da yansıtır ve onun kişilik gelişimini destekler.

Ancak, anneye dünyaya getirdiği çocuğun cinsiyetine göre değer veriliyorsa, bunu, kendini değersiz hissetmesine neden olan kız çocuğuna yansıtmaması imkansızdır . “Erkek çocuk doğuramadı” bahanesiyle üzerine bir kez daha evlenilen bir kadının -ki çok rastlanılan bir durumdur- psikolojisinin ne hale geldiğini anlayabiliyor musunuz? Bazı kadınlarda ise çevrenin böyle bir beklentisi olmamasına rağmen erkek evlat saplantısı vardır. Bu tutumlar kız çocuklarını hep olumsuz etkiler. Hatta annelerine ve erkek kardeşlerine içten içe düşmanca duygular beslerler.

Erkekler anneden, kızlar babadan yana

Eşler arasındaki iletişimin niteliği, kız çocuğunun annesiyle olan yakınlaşmasını iki uç noktada etkiler. Çatışmalı aile ortamlarında ekseriyetle erkek çocuklar annelerinin cephesinde ön safta yer alırken, kızlar doğal olarak karşı tarafta yani büyük ihtimalle babalarının tarafında olur. Bu durumdaki kız çocuğu, bir tarafta kendini özdeşleştirdiği annesi, diğer tarafta çok sevdiği babası arasında derin iç çatışmalar yaşar. Anneler isterse ağızlarıyla kuş tutsun, tüm özverilerine rağmen kızları babalarına meyilli olacaklardır. Olsun!

Bunun ne mahzuru olabilir ki? Fakat bu durumdan rahatsız olup kızlarını nankörlükle suçlayan, her fırsatta kendi kocasını öz kızına çekiştirerek baba-kız arasına giren hasta ruhlu kadın tiplerine de sıklıkla rastlanır. Böyle bir ortam ve yaklaşım, kız çocuklarını hayata ve evliliğe değil, sanki kaçınılmaz bir savaşa hazırlamaktadır. Yıllar sonra bu nevrotik tipli kadınlar, damatlarıyla savaşımlarını devam ettirirler. Oysa burada bir ikili değil, üçgen oluşturmak en mantıklı olan seçenektir. Anne-baba-kız üçgen iletişimde herkes konumuna göre, el ele, gönül gönüle olabilmektedir ..

Geleneksel kültürümüzde “kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al” gibi deyimlerimiz vardır. Bu gibi sözler, özdeşimi ve aile içi öğrenmeyi vurgular.

Evde ana-kız çatışması

İş öğrenme ve sorumluluk paylaşma sürecinde ana-kız çatışması çokça yaşanır. Anne kızının kendini temsil etmesinden hem memnun, hem rahatsız olur. Kızlarının istenmeyen özelliklerini “babaannesine veya halasına çekmiş” diyerek, sorumsuzluklarına ve becerisizliklerine genetik bir altyapı buluverirler!

Kızların kimliğini edinme ve hayattaki rolünü öğrenmede önemli bir sorun da “baskın karakterli” anne tipidir. Her işi kendi yapıp, yaptığı iş kadar takdir edilme peşinde olan, kendini ezmekten, başkalarını üzmekten garip bir haz duyan bu kişilere kız evladı olmak ne zordur! Buyurduğu iş anında yapılmalı, işin yapılış biçiminde öğrettiğinin dışına çıkılmamalı, oyalanılmamalı ve saire... Nihayetinde kızını beceriksizlikle suçlayıp işi kendisi hararetle ele alır ve kızına hakaretler yağdırır. Her gün buna benzer ilişkilerin yaşandığı evler vardır. Çatışma derinleşir, sonunda hatlar kopar! Artık ana-kız iki dost değil, ayak çeldirmece oynayan iki hasım gibi olurlar. Erkek çocuklarının ev işiyle pek alakası olmadığı için annesiyle hoş geçinir, kız da doğal olarak bunu kıskanır ama nedeninin cinsiyeti olduğunu sanır.

Bu durumdaki kızlar annelerini oğlunu sevmekle ve evlat ayırmakla itham eder. Haksız mı sizce? Böyle bir ortamdan bir an önce kurtulmak isteyen ama evlenmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen kız çocukları üretilir. Ver elini özgürlük !..

Bu tip anneler kızının terbiyesini vermesi için babayı da dolduruşa getirip kızını azarlattırmaya başladığı anda intihar, evden kaçma gibi seçenekler akla gelmeye başlar. Çaresizce art niyetli kişilerin tuzağına dü şmeler, kötü yola düşürülmeler, gayri meşru ilişkiler, hamilelikler bunu takip eder. Abartmıyorum, gerçekten de mutsuzluğa batmış, mutlu olma ümidini kaybetmiş bir genç kendini bu yollarda harcarken, ailesine de onulmaz bir ceza vererek yılların intikamını almaktadır. Gençlerle yaptığım psikolojik danışmalarda buna benzer pek çok izlenim edindim, sadece aktarıyorum ..

Şayet evde uç noktada bir baba yoksa, yani alkolik falan değilse, kızların sorunu anneleriyledir. Aile içi sorunlardan bunalan genç kızların ilk tepkileri, ana-babaya asi gelme, aykırı değerler edinme, gizlice sigara içme, odasına kapanma, okuldan çeşitli bahanelerle geç dönme gibi sinyallerdir. Bu tür sorunlarını çözme ümidiyle ehil olmayan mercilere sırlarını açan masum kızların suistimal edilmeleri sıkça rastlanılan bir durumdur. Üstelik kızlar yaradılışları gereği duygusaldır, gerçekten kolay kandırılıyorlar, değil mi?

Okumuş kızlar ve ev işleri

İyi anne olma ve eşit davranma endişesiyle tatil günleri oğullarına tuvalet-lavabo fırçalattıran, kızlarına okullarını etkilemesin niyetiyle evde iş yaptırmayan annelerimiz de var. Lafın yeri geldikçe de okuduğu için kızının kendisine hiç yardımcı olamadığından serzenişte bulunurlar. Yanlış yapıyorlar. Eğitimin amacı bireye hayatını kolaylaştıracak temel becerileri kazandırmak değil midir? Odasında saatlerce kulaklıkla müzik dinleyen bir genç kızın bir çorba pişirmeyi öğrenecek zamanı vardır mutlaka. Bu açıdan değerlendirildiğinde, eğitim almakta olan kızlarımız aslında acınacak haldeler. Bunun sebebi de iyilik yaptığını zanneden anneleridir. Kızlarının günün birinde maaş sahibi olunca parayla her şeyi halledeceklerini zannediyorlar.

Kadın üretkendir, yapıcıdır, emeğini esirgemez, çaya gelecek bir misafir için 5-10 çeşit ikram hazırlama külfetine severek katlanır. O halde kızlarımızın ders ezberlemenin ve güzel giyinmenin haricinde ek vasıfları olmalı değil mi?

Üniversite yıllarında kimya okuyan bir abla, başörtüsü için tahsilini yarım bırakıp evlenmişti. Evine hayırlı olsuna gittiğimizde bize şunu anlattı: Evlendikten bir hafta sonra davetler bitmiş, evde kahvaltılık yemekten de bıkmışlar. Öğrenci evi değil ya! Kocası ilk kez pazara çıkıp bir şeyler almi ş. Güzel bir lahana. Kızcağız pişirecek pişirmesine, ama nasıl? “Kızım kimyager olacak, dersleri ağır!” diyerek annesi onu mutfağa sokmamış. Kolay yaşamak da kızın işine gelmi ş. Her neyse... Tahsilli ya, yemek-memek işleri basit işlerdir düşüncesiyle mantık yürüterek işe başlamış. Bir dolma içi hazırlamış, lahananın yapraklarını ayırmış, sarmaya ba şlamış. Lakin bir türlü sarılmıyor! Her işin bir kolayı var diyerek bir yorgan iğnesi ve ipi alıp sarmaları dağılmaması için çepeçevre bir güzel dikmiş. Güzelce pişirip akşama kocasının önüne koymuş. Erkekler sarmayı-dolmayı pek sever ya, şimdi bana iltifat edecek diye beklerken, yorgan ipleri adamcağızın ağzında dolaşmaya ba şlamış. Kızcağız bu ayrıntının bir sorun olacağını nereden bilsin, meğer lahanalar sarılmadan önce haşlanacakmış... Bu sayede yeni gelin kocasından ilk “haşlama”sını yemiş olmuş ..

Mücevherin kıymetini kim bilir?

Bazı kadınlar evlilikten çabuk sıkılıp, ilk kız evlatlarına çocuk bakımı dahil , evin tüm ağır iş yükünü devrediverirler. Bunu yapmakla onları hayata hazırladıklarını, yetiştirdiklerini zannederler. Ciddiyetle söylüyorum ki, bu kızlar ne çocukluklarını yaşayabilirler ne de gençliklerini. Boy atmaya, büyüyüp serpilmeye mecalleri kalmaz, adeta ezilirler. Bu tür kızların çalışkan tanınmalarından dolayı taliplileri de pek çoktur. Lakin onlar içten içe evlilikten nefret ederler. Böyle yapmaya hangi annenin hakkı vardır ?..

Kendinin her şeyi iyi bildiğini, tecrübeli olduğunu düşünen pek çok anne de nihayetinde kızının evini ve evliliğini idare etmeye kalkar. İyi niyetlidir, tavsiyede bulunduğunu zanneder ama kaş yaparken göz çıkarır!

Özetlemek gerekirse, kendini sevmeyen anne kızını sevemez, kendi hatalarının telafisini kızının şahsında yapmaya kalkar. Ülkemizde birçok kız evden kaçıyor, çünkü büyükler sadece kendini düşünüyor. Evlatları ciddiye alan, ayrılığı da akla getirmemeli. Atasözü ne güzel demiş: “Atlar tepişir, arada taylar ezilir!”

Biz anneler yavru kuşları yuvadan çok erken uçuruyoruz. Kendimizin çok sağlam karakterli kızlar yetiştirdiğimizi zannederek onları arkadaşlarına havale etmiş oluyoruz. Geçenlerde e-mail göndermek için bir internet kafeye gitmiştim. Tüm yazılı ikazlara rağmen sigara dumanından loşlaşmış salon adım atamayacak kadar kalabalıktı. Yirmi kabinin hepsi dolu, bir o kadar da sıra bekleyen vardı. İki ufak genç kız geldi, hemen sigaralarını yaktılar, büyük bir heyecanla arkadaş sitelerini gezmeye başladılar. Bunların anneleri nerede ve ne yapıyorlardır diye düşündüm. Sonları ne olacak ?..

Kendi değer ve davranışlarımızı yeni nesillere aktarmada büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Zaman zaman başarısız olduğumuzu da itiraf etmeliyiz. Onların bizim kopyalarımız olmasını beklememekle birlikte, utanılacak vaziyette olmalarını da kanıksamamalıyız. Dualarımız arzdan Arş'a uzanıyor, amenna .. Peki onları yetiştirmek için gereken çabayı gösteriyor muyuz?

Sadece okumak sorunlarımızı çözmez. Sorunları görmezlikten gelmek ise daha ciddi bir tehlikedir. Ben inanıyorum ki okuduğumuz her paragrafın sonunda şöyle bir düşünüp kendi ailemizi değerlendiriyoruz. Çözüm üretebilmenin ilk basamağı problemi açıkça ortaya koyabilmektir. Bizde sorun yoksa, başkalarına yardımcı olabilmek için çabalamalıyız. Çağımız yalnızlık çağı, insan ilişkilerine daha çok önem vermek gerekiyor.

Kıymetli taşların değerini ancak mücevherden anlayan bilir, anlamayan ise savurup atar. Kızlar masum, onlar tertemiz yaratıldılar, annelere yetiştirilmesi, babalara da korunması için emanet edildiler. Bu konuya ilişkin hadis-i şerifleri biliyorsunuzdur, sizlere emaneti korumak yakışır!..

Kız Çocukları ve Babalar

Evlat sahibi olmak güzel şey. Anne-babalar olarak, evladımızı kız veya erkek olarak tercih etme peşinde ve ayrım yapma durumunda değiliz şüphesiz. Ama onlar farklı yaratıldıkları için, biz de bu farklılığa dayalı bir gelişim, eğitim ve terbiye süreci uygulamak mecburiyetindeyiz. Diğer taraftan, anne ve babalar kız ve erkek çocukların farklı yaradılışına uygun tavırlar geliştirmeli, her iki cinsin farklı tabii ihtiyaçlarını dikkate almalıdır.

Çocuklarda cinsler arasında doğuştan var olan temel farklılıkları dikkate almamak, ileride telafisi imkansız yanlışların yapılmasına, çözümü güç sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ebeveynlerin kendi bilinçaltı eğilimleri, kültürel şartlandırmaların körüklediği ayrımcı özlemleri kendi çocuklarına aktarılmaya çalışıldığı noktadan itibaren çocuğun kimliği oluşamaz, âdeta “arapsaçı”na döner.

Ne mutlak eşitlik, ne ayrımcılık

Bu temel olgudan hareketle diyoruz ki, cinsler arası “mutlak eşitlikçi davranış” safsatasını bir kenara iterek, kız ve oğlan çocuklarımıza cinsiyetlerinin ve buna dayalı oluşacak kimlik ihtiyaçlarının gerektirdiği şekilde muamele esas alınmalıdır. Bırakın modern anlayışlar ne söylerse söylesin, “erkek gibi kız” ve “kız gibi erkek” şeklindeki masum tanımlamaların da ötesine taşan büyük yanılışları görmek istemiyorsak, çok küçük yaşlardan itibaren çocuk yetiştirmede bu hususu göz önüne almalıyız.

Bir yetişkin için mecbur kaldığı durumlarda dahi hem anne hem baba rolünü aynı anda yerine getirmeye çalışmak ne denli zor ise, bir çocuk için de sosyal kimliğinin ve benlik algısının gelişiminde “cinsiyetsiz” yaklaşımlar o denli kafa karıştırıcıdır. Öğrenmenin önemli bir kısmı “taklit ve özdeşleşme” ile gerçekleşir. Ve sizler yani anne-babalar ve yeğenlerini kuzenlerini çok seven halalar, teyzeler, amcalar, dayılar; sizin tutum ve davranışlarınızın önemini, onların gözündeki yerinizi ve değerinizi hiç düşündünüz mü?

Cinsiyete dayalı temel farklılıklara çocuk eğitiminde ne ölçüde ve ne şekilde yer vermemiz gerektiği sorununa bir yazı dizisi olarak yer vereceğiz. Önce kızlardan başlayarak, özellikle anne ve babaların bu konuda farkında olmadan yapmış oldukları temel hatalara dikkat çekmek gerekmektedir.

Dünyaya bir kız olarak gelmek

Doğuştan getirilen cinsiyet farkına ilaveten, kız ve erkek bebeklerin vücut ağırlığı, boy gibi çeşitli ölçüm ortalamalarına ilişkin gelişim farklılıkları da vardır. Nitekim bunu hastanelerde, doktor odalarında asılmış gelişim takip tablolarından da gözlemleyebiliriz.

Yaklaşık üç yaş civarında çocuklar kendi cinsiyetinin bilincine ve karşı cinsin kendinden farklılığına varır. O'na hep “kızım” diye hitab edilmiştir, ancak o kız olmanın erkek olmaktan farklılığını ancak bu yaş civarında öğrenecektir. Bu andan itibaren büyüyünce yüzünde, çok sevdiği babasında olduğu gibi, batıcı iğneler çıkmayacağına da sevinir.

Geleneksel terbiye yaklaşımında, cinsiyete dayalı temel farklılıklar kadınlar aleyhine bir “noksanlık” olarak aktarıldığı anda, bu yaşlarda olumsuz bir benlik imajının ilk yapı taşları da konulmuş olur. Maalesef bu yaklaşımın yürürlükte olduğu memleket köşeleri hâlâ mevcuttur ve biliyoruz ki bu saplantının dinle imanla alakası yoktur.

Kız ve erkek çocuklar okul öncesi dönemde, yani 3-6 yaşlar arasında karma oyunlar oynayabilirler. Okul çağında kendi cinsinden kişileri oyun arkadaşı olarak tercih etme hali daha belirginleşir. Fakat bu, tamamen kendi cinsine yönelme değildir. Örneğin evcilik oyunları okul yaşı ilerledikçe eski sıklıkta yer almaz, bedensel hareketi gerektiren oyunlar daha çok tercih edilir.

Okulda, kızlar yerine sürekli erkek arkadaşlarıyla muhatap olup onlarla yarışırcasına koşuşturup duran bir “kız” kimliğinde bir kişilik sorununun olmadığını düşünmek bizi yanıltabilir. En hafif ihtimalle kendi cinsiyetinden memnuniyetsizliğin veya karşı cinse özendirilmenin izlerini taşır. Bu karmaşa durulmazsa ne kendi mutlu olabilir, ne başkasını mutlu edebilir. Çünkü “özgüven” olgusunda cinsel özelliklere dayalı birçok unsur da yer almaktadır.

Büluğ öncesi çağda cinsler arasında bedensel farklılıklar daha da belirginleşmeye başlar. Kızların belleri incelmeye ve diğer kadınsı yapısal özellikleri oluşmaya başlar. Bu dönemde kız çocukları erkeklere nazaran daha bir büyüme hevesindedir. Bu hevesin psikolojik temelinde, kız çocuğu olarak yeterince önemsenmemiş olup, büyüdüğünde bu statünün kendisine verileceği umudunu taşıyor olması muhtemeldir. Belki bir çok talebinin karşılanması büyüdüğü zamana ertelenmiş de olabilir. Tabii olarak büluğ çağında karşı cinse olan ilgi artar; bu en sade şekliyle “tanıma” içeriklidir.

Bir adım önde

Okul çağında kızların daha sebatkâr, sözel sahalarda erkeklerden daha başarılı olduklarını ortaya koyan araştırmalar mevcuttur. Bu görüş, kızların sayısal alanlarda başarısız olacağı anlamına gelmiyor tabii. Konuşkanlık, duygusallık bu yaşların belirgin özelliğidir. Erkek cinsinde bulunmayan bir vakıa olarak, bu yaşlarda kızların çoğu, hatıra defteri, şiir defteri veya günlük gibi “pembe kağıt ” uğraşları edinirler. Böyle yaparak kendi dünyalarını yine kendilerine açarlar. Bu defterler ancak çok özel sırdaş arkadaşlara okutturulabilir. Aile fertlerinin böyle bir teşebbüsü ise çok sinir bozucudur.

Kız çocukları şiirler, tekerlemeler ve şarkı sözlerini kolayca ezberler. Zaten bebeklikte konuşmaya başlamada da erkeklerden öndedirler. Bir erkek çocuğuna “Uslu dur!” demek ne ise, bir kız çocuğuna da “Konuşma!” demek odur. Hatta o kadar konuşkan kız çocukları vardır ki, başlangıçta sevimli gelen bu konuşmalar bir müddet sonra kulak tırmalayıcı ve bıktırıcı olabilir. Kızların sosyal meslekleri tercihindeki yoğunlaşma da sözel eğilimleriyle ilgilidir.

Kırsal ve kentsel kesimde farklılık olmakla birlikte, kızlar erkeklerden yaklaşık iki yıl önce büluğa ererler. Büluğ öncesi erinlik dönemi, yani büluğa hazırlık aşaması da kızlarda daha kısa sürelidir. Birden serpilip gelişirler.

Kızların bu dönemi 5-6. sınıflardan başlar. Yeni beden imajına uygun bir kimliği, açıkçası genç kız kimliğini özümsemek bir çabayı gerektirse de, çok uzun sürmez. Fakat psikolojik olgunluk düzeyi bakımından durum daha farklıdır. Bedeni yetişkin gibi görünmesine karşın, çocukça oyunlar oynamaya iki-üç yıl daha devam eder. Giyim ve süs, sanki bu yaşın temel gelişim görevi gibidir. “Kendim için” diyor olsalar da, tüm bu giyim-kuşam ve süslenmeler karşı cinsin beğenisini çekmek içindir. Çünkü bu onların tabiatında potansiyel olarak vardır ve zamanı gelince açığa vurulur.

Bir kız çocuğunu ve takiben bir genç kızı ruhen ve bedenen sağlıklı bir birey olarak yetiştirmede, anne ve babaların kız çocuklarına yaklaşımları tabiatıyla farklı olmalıdır. Hangi aile bu kaideye riayet etmezse, kız çocuğu yetiştirmede başarılı olamazlar. Şayet aile fertleri arasında bir rol karmaşası ve rol belirsizliği söz konusu ise -ki bu rol çatışmaları çalışan çiftlerde daha sık görülmektedir- sorun ciddidir.

Kızlar babaya düşkün olur

Kız çocukları ile babaları arasında son derece güçlü duygusal bağ vardır. Kız çocuklarını değersiz addeden törelerde kızların babalarına ilgisi ve yakınlaşma çabası ne yazık ki terslenmeyle karşılık bulur. Eğitim almış birçok ailede bile bazı babalar kızlarıyla yakın olmaktan ve onları seviyor görünmekten imtina ederler. İçlerinden sevdiklerine kendilerini inandırarak kızlarıyla samimi olmaktan uzak dururlar. Oysa bir kız çocuğu için hayatında çok önemli olacak olan erkekler dünyasına açılan ilk ve en sağlıklı tanışma kapısı babalarıdır.

Küçük kız çocukları kendilerini babalarına daha çok sevdirmek isterler. Onların sözlerinden daha çok alınırlar, disiplinlerinden daha çok etkilenirler. Babalarına kendini beğendirmek, sevdirmek, onaylanmak, onlar tarafından önemsendiğini hissedebilmek için olağanüstü gayret sarf ederler.

Bir çok hanede akşam üzeri babaların işten dönüş vakti yaklaştığı zaman kız çocuklarının kulağı kapıdadır. Zil çalar çalmaz annelerinden önce kapıya koşarlar. Babasının elinde her ne var ise annesinden önce almak ve bakmak ister. Bu çocuksu heyecana baba tarafından gerekli karşılık verilmezse, babanın şahsında sembolize edilen “erkek” tanımı ve imajı kızın zihninde “özürlü” şekillenir. Bütün gün özlenmesine karşın eve geldiğinde alelacele yemeğini yiyerek gazetesine gömülen veya ekrana kilitlenen bir kız babası ne kötü bir erkek örneğidir! Belki de gizli bir erkek düşmanlığının ilk tohumları bu ilgisiz, umarsız, kızlarının hislerine duyarsız babalar tarafından atılmaktadır. Fakat kolayca pes etmez kız çocuk; bebeğinin çıkan bacağını takması için yardım almayı dener, babasının çay servisini yaparak gözüne girmek ister. Olumlu davranışlarla bunu başaramazsa, azarlanma pahasına da olsa dikkat çekici hareketler yapmaya başlar. Bir baba sadece hasta olduğunda kızına ilgi gösteriyorsa, kız çocuklarının iştahsız, mızmız olmalarından ve sık sık hastalanmalarından daha tabii ne olabilir ki?

İyi baba, iyi model

Oysa babalığının bilincinde olan bir erkek, aşçılık oynamakta olan kız çocuğunun sunmuş olduğu şakacıktan ikramları saygın bir müşteri gibi kabul eder, beğeniyle yer ve iltifatta bulunur. Bu arada gazetesini okumaya devam etmesinin de çocuk için bir mahzuru yoktur.

Önceki yazımızda oyunun çocuklar için ne denli önemli olduğunu ve mutluluk verdiğini anlatmıştık. İşte çocuklar zaman zaman çok sevdiği büyükler ile de bu sevinci paylaşmak isterler. Pek istekli olmadığımız anlarda bile bizi oyuna dahil ederler.

Tüm bu çabalar bir sıcak yakınlık içindir. Peygamberimiz -hâşâ- boşuna, “Siz oğlanlarınızı sevin, çünkü kızlar size kendini sevdirir.” buyurmamışlardır. Anneler bilinçli iseler, babasının bütün ilgisini üzerinde toplamaya çalışan kız çocuklarının yanında kocalarına daha mesafeli durmalıdır. İyi baba iyi model olur; babasını seven, ilerki hayatında kocasını da sever. Babaya saygının olmadığı evde kızlar erkeklere güvenmeyi öğrenemezler.

Bu bilinçle anneler kızlarının babalarıyla iletişim ve paylaşımlarını destekleyici ve yönlendirici bir tavır içinde olmalılar. Burada küçük yaşlardaki iletişimlerden söz etmekteyiz tabii ki. Yaş ilerledikçe baba-kız arasındaki sevgi, saygı kalıcıdır ama sırdaşlık anneye yönelir.

Sevgi susuzluğu ve seraplar

Bu noktada şu konuya da değinmekte yarar var: Basından yakinen şahit olmaktayız ki, hemen her gün birçok genç kız evini terk etmekte, hem kendileri hem aileleri perişan olmaktadır. Bu meselenin arkadaş, kandırma gibi sosyal boyutları vardır elbet. Ancak bu izah tek başına yeterli olsaydı, her kız evini terk ederdi. Oysa tüm dış etkenlere rağmen ayağı sağlam basan kızlar yok mu? Şükürler olsun, elbette kızlarımızın büyük çoğunluğu böyle. Kitapların yazdığı, ilgili programların dile getirdiği gibi, iyi aile olmak ve aile içi iletişim çok önemli. Gerek baba ocağını, gerek kocasını “sudan” sebepleri bahane ederek terk eden kadınların hayatları incelendiğinde, dağılmış aile ve baba yoksunluğu temel alt yapıyı oluşturmaktadır. Kendilerinin de ifade ettiği gibi bu evden kaçış maceraları aslında bir sevgiyi arayış yolculuğundan başka bir şey değildir. Tabii ki bu yolla sevgiyi asla bulamazlar ama bu batağın içinden de kolay kolay çıkamazlar. Nihayetinde evli, çoluk-çocuk sahibi adamlara takılıp, onların ailelerini dağıtmakla çocukluk yılarındaki doyumsuzluklarının da intikamını almış olurlar!

Yıllar önce, memleketimde bir mahalle komşumuz vardı. Adam mutlaka bir erkek çocuğunun olmasını istiyor, lâkin kızları peşpeşe geliyordu. Üçüncü kızının adını Şükriye koydular. Adam kızına “Şükrü” diye hitab ediyor, erkek berberine, akşamları kahveye götürüyor ve onu erkek gibi yetiştirmeye çalışarak kendince tatmin buluyordu. Zavallı kızcağız çeşit çeşit argo sözler ve hareketler öğrenmişti. 13-14 yaşına geldiğinde iki ablası evde iken bir delikanlıya kaçıverdi. Yani babası onu bir türlü erkekleştirememiş olmalı ki, tanıştığı ilk erkek ona cinsiyetini, “bir güzel kız” olduğunu hissettirmişti!

Yaş dönemine uygun ilgi

Sizden istenen abartılı bir ilgi bombardımanı değildir. Hislere derece koymak imkansız olmakla birlikte, aşırı sevgi eleştirememeyi, aşırı hoşgörüyü getiriyorsa, kızınız sizi ciddiye almayabilir. Bazen da babasına o kadar bağlanır kalır ki, hayatında babasından başka bir erkeğe yer vermeyi, kocasını sevmeyi başaramaz. Evlenmek istemez veya babası gibi koca bulma güdüsüyle mazeretler uydurur.

Bir kez daha vurgulamakta yarar var ki dostluk kalıcı olmalı, büluğ yaşıyla birlikte baba yavaş yavaş genç kızın dünyasından kendini geri plâna çekmeye başlamalıdır. Onunla farkettirmeden ilgilenmeye devam etmelidir.

Yaşları birbirine yakın, birden fazla kız çocuğu olan babaların bu hassas görevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri gerçekten ülke yönetmek kadar zordur! Bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçlar, birbirini sürekli kıskanan ve babaya gammazlayan kızlara sevgili ve şefkatli baba olabilenlere ne mutlu!..

Böyle bir ortamda alınan bir hediyenin makbul olması bile, aldığınız kişiye değil, diğerlerinin göstereceği tepkiye bağlıdır. Şunu da çok kişi itiraf eder ki, baba sevgisi açısından evde en son doğanlar daha şanslıdırlar. İlk çocuklar tecrübesizliğe denk geliyor! Nasıl davranacaklarını bilemiyorlar, onları sevmekle birlikte daha kuralcı, daha az duygusal oluyorlar. Yaş ilerledikçe bakış açıları değişiyor, kalpler yumuşuyor, zamanla eşlerinin sevgileri azalır da ondan mı nedendir, babalar kızlarının sevgilerini daha çok önemsiyorlar. Torunlar söz konusu olunca ise sevginin haddi-hududu kalmıyor...

Özetle, kız ve erkek çocuklar fıtrî bakımdan birbirinden farklıdır. Yetiştirme ve terbiye sürecinde bu farklılık mutlaka dikkate alınmalı, fakat ayrımcılık yapılmamalıdır. Kız çocukların babaya düşkünlüğü mutlaka baba tarafından uygun karşılık verilerek değerlendirilmelidir. Zira kızlar için baba “model” erkektir ve bu model ileriki dönemler için belirleyici bir etkiye sahiptir.

Kız ve Erkek Çocukları Arasındaki Farklar

Kız çocuğa bir top atarsanız hemen suratına çarpar.
Erkek çocuğa bir top atarsanız onu yakalamak için ellerini acar, yine de top suratına çarpar.

Kız çocuğunuzu dışarı çıkmak için özene bezene giydirirsiniz, süslenme faslı bittiğinde küçük hanim harika görünmektedir ama gidicesiniz yere 1 saat gecikmişsinizdir...
Erkek çocuğunuzu dışarı çıkmak için özene bezene giydirirsiniz, ama 10 dakika sonra gömleğinin 2 yakası 2 tarafa kaymış, ayakkabıları tozlanmıştır.

Kız çocuk yerde bir çubuk gördüğü zaman alıp neden yapıldığını anlamaya çalışır.
Erkek çocuk yerde bir çubuk gördüğü zaman alıp bundan nasıl bir silah yapacağını düşünür.

Kız çocuklara bir Barbie bebek verin, onu giydirir, süsler, evcilik oynarlar.
Erkek çocuklara bir Barbie bebek verin, hemen kollarını bacaklarını koparırlar.

Kız çocuğun saclarını kestirdiğinizde yeni halini beğenmemişse kendini 2 hafta odasına kilitleyebilir.
Erkek çocuğun saclarını kestirdiğinizde nasıl olduğuyla ilgilenmez bile.

Kız çocuk annesinin makyaj malzemelerini alıp yüzüne gözüne sürer.
Erkek çocuk annesinin makyaj malzemelerini alıp duvarları boyar.

Kız çocuk gaz kaçırırsa kıpkırmızı olur çok utanır.
Erkek çocuk gaz kaçırırsa önce bir güler, ardından ayni sesi 50 kere tekrar eder.

Kız çocuklar tırnaklarını uzatır ama daha güzel olduğu için değil, bir erkek çocuğun orasını burasını çizebilmek için...
Erkek çocuklar tırnaklarını uzatır çünkü kesmeye üşenirler.

Erkek çocuklar 6 yasından itibaren babalarına yanak vermeyi keserler.
Kız çocuklar 6 yaşından itibaren babaları onlara seker vermezse onlar da yanak vermeyi keserler.

Kız çocuklar genelde erkek çocuklardan önce konuşmayı öğrenirler.
Erkek çocuklar genelde konuşmadan önce silah seslerini taklit etmeyi öğrenirler.

Kız çocuklar filmde biri öldüğünde ağlarlar.
Erkek çocuklar Ninja Kaplumbağaları 3. kere seyrederken biri TV'yi kapatırsa ağlarlar.

Kız çocuklar büyüyünce kadın olurlar.
Erkek çocuklar büyüyünce büyük erkek

12 Kasım 2007 Pazartesi

Sevimli bebekler

Turşu yiyen bebek:)

Evybaby doktor

5 Kasım 2007 Pazartesi

Tik Tak Tek 3lü Bebek

Şarkıcı bebek:)

Süper Bebek

Annesi öpünce babasını döven bebek